Lost Sonrası

6 senelik bir dizi, şu yaşıma kadar izlediğim en iyi kurgu. Kendisini en çok merak ettiren ve sorgulatan bir yapım… Bitti.

Benim için güzel bir son oldu, 6. sezon başından beri belliydi bazı açılardan çok doyurucu bir final olmayacağı, onca teorilerden sonra böyle bir bağlamayı kimse beklemiyordu açıkçası. Neler düşünmüştük, ne beklentilere girmiştik, bence değdimi kesinlikle evet.

Final kesinlikle herkesin anlayamayacağı tarzda idi. Jack’in adada ayıldığı yerde, kate’lerin kurtulduğu uçağı görerek ölmesi manidardı. Bu konuyu çoğu izleyici bir rüya olarak yorumlamış, onlara söyleyecek sözüm yok sadece Lost’u anlama rehberi‘nin çıkmasını beklesinler.

Bittikten sonra çok iyi bir yorum buldum ekşi’de..Bence sözlük yazarı çok iyi aktarmış;

öncelikle bu satırı fasa fiso olsun diye yazdığımı söyleyeyim, çünkü gözler spoiler butonunun altına kayabiliyor. bu kastırma cümlemiz bittikten sonra malum olanı açıklamaya geçiyorum, arkadaşlar hezeyana kapılmayınız. rüya falan değildi yaşanan şeyler, boşu boşuna izlemedik ilk beş sezonu. sadece son sezonda izlediğimiz ve flashsideway olarak adlandırılan hayatın aslında gerçek olmadığını, ölümden sonraki bir mekan olduğunu anladık. ister araf deyin, ister helalleşme mekanı. tam olarak bir tanımı yok bu lost’un işlediği şekliyle “ölüm sonrası” mekanının. son sahnede kilisenin camında gördüğünüz gibi, her dinden insanın buluşup “let go” eylemini gerçekleştirdiği ve “ileriye” gittiği, bir nevi dünya simulasyonu olarak açıklandı. jack öldü, karakterlerden bir çoğunun ölümünü zaten izledik. “e bazı karakterler ölmemişti ki, onlar ne arıyor arafta?” sorusunun cevabını da christian shepherd verdi: “zamanı unut, herkes er ya da geç ölür, senden önce ya da sonra.” zaman kavramını “şu olaydan sonra şu gerçekleşti” şeklinde düşünmeyin, mesela kate adadan kurtuldu ve 90 yaşında öldü belki de. ama sonuç olarak öldüler. zamana “aslında şimdi diye bir şey yoktur” şeklinde farklı bir yaklaşım getirerek “ölüm sonrası yaşam” formatında sonuçlandı lost. araf demek de istemiyorum aslında ama başka bir terim uyduramadığım için kullanıyorum arafı. çoğu eserde araf insanların arada kaldığı mekandır, lost ise zamandan ayrı olan ve neredeyse bir ömür süren bir tecrübe, bir uyanış ve arınma gibi ele almış ölüm sonrasını.

hiç işlenmemiş bir konu ile bitmesini ben de isterdim ama bu şekliyle de kötü sonuçlandığını söyleyemem. şaşırttı mı, yine şaşırttı. nasıl flashforward’ları flashback gibi yedirdiler ise arafı da flashsideways gibi yutturdular izleyiciye, finalde de son vuruşu yaptılar. lakin işin bilimsellik kısmı biraz havada kaldı, ölümden sonrasına inanmayan adam bu finali tatmin edici bulmaz tabii ki. detay olan soruları geçtim de, adanın tarihçesini, black smoke’un oluşumunu ve zaman atlamalarının nasıl gerçekleştiğini (mib’in suyla havayı karıştırınca göçüp gideceğim buralardan demesiyle kaldı) kesin bir dilde açıklamadan ve izleyicinin yaratıcılığına bırakarak, sadece karakterler bazında bir sonuç yaşatarak bitmiştir lost. jack’in ilk sezonda gözlerini açtığı aynı bambu ağaçları altında bu sefer gözlerini kapamasıyla manidar bir elvedaya imza atmış, izleyicilerini duygulandırmıştır.

The END !

Klon mu? ne klonu :)

Uyarı: Gece yarısı yazıyorum, bolca hata ve yolda kasis olabilir.

Bir projedir uğraşıp gidiyorum. Yaptığım projeyi php yada asp gibi bir script diliyle yazsaydım çok daha çabuk biteceği kesindi. Tuttuk güzel bir şey öğrenelim dedik hadi bu da Django ile olsun dedik. Neyse bayadır cebelleşiyorum ama iyi oluyor iyi.

İşin özü, digg.com’un benzetebildiğim kadar klonunu yapıyorum desem abartmış olmam. Şuan sadece fonksiyonelliği üzerinde çalışıyorum. Görsel arayüz filan tırt yani. Kafamda bir sürü soru var.. Not defteri çok dolu, öğrenileceklerin ve yapılacakların listesini paylaşsam herhalde herkes güler.

Neyse webfaction diye mucizevi bir host mevcutmuş. Haberdar olduk, şöyle bir yanında flörtüyorum. Yakındır vericem parayı alıcam gül gibi hostu.

Hadi hayırlı geceler 🙂

Satır aralarında

Son yazımın üzerinden epey zaman geçmiş. En son yazımdan girmişken yazıya yazmadan geçmiyeyim. Sqlite3 ile uğraşım iyi gidiyor, kendisini kullanıyorum ve seviyorum, aynı zamanda aynı projeyi mysql ilede geliştiriyorum. Veritabanı inşallah ileride büyürse aradaki farkları daha kolay anlayabileceğimi umuyorum.

Django ile geliştirdiğim projem hafif hafif şekillenmeye başladı. Yerel ağ üzerindende arkadaşlarıma test ettirerek hataları alıyorum. Jquery ilede sayfaları biraz coşturmak için araştırma halindeyim, yakın bir zamanda biraz da görsellik kattıktan sonra github.com’da yazdığım kodları paylaşacağım.

Niyet: Üşenmesem de şuraya her hafta yazsam.
İstek: Django kodlayanlar ortak bir kaynak oluştumaları (türkçe).
Dua: İlim ile ilimlenelim inşAllah.

Küçük bir proje ve Veritabanı seçimi

Yakın bir zamanda başladığım küçük çaplı başlayacak olup biraz daha büyümesini beklediğim bir proje için Sqlite kullanmaya karar verdim. Mysql mi, Sqlite mı diye gidip gelmeler oldu fakat sorunun cevabını projenin boyutu oluşturdu. Öğrendim ki Mysql büyük projelerde daha verimli.

Tabi projeye başladıktan sonrada Sqlite ile ilgili araştırmalarım devam ediyor. Sqlite’ı iyi anlatan 2006 çekimi google videosu oldukça yararlı oldu izlemenizi tavsiye ederim.

Sqlite ile ilgili karşılaştırmalarımı üzerinde daha net fikir sahibi olunca paylaşacağım. Mysql ile performans sonuçları vs gibi karşılaştırmalar üzerinde düşünüyorum.

Stajda Neler Yapıyorum..

Evvelen, çay taşıyıp bolca fotokopi çekmiyorum. Her stajyerin sorumlusu gibi, ilgilenen şahıslar var ve yapmanız gereken işleri tarif edip  yol haritası sunuyorlar. 

Staj yerimi tanıtıcak olursam;

İBB Coğrafi Bilgi Sistemlerinde(CBS) gerçekleştiriyorum stajımı. İlk duyuşta pekte bölümümle alakalı bir bölüm gibi gözükmüyor, fakat işin içine girince içeride coğrafyayla ilgili bilişim teknolojileri geliştiren bir kocaman ekip var. Halihazırda http://sehirrehberi.ibb.gov.tr hizmetini geliştiren ekip, akıllı telefonlar için trafik uygulaması ve harita uygulaması üzerindede geliştirmelerde bulunuyor. Özellikle birşey söyliyecek olursam, burada web uygulamalarında javascript’in ne kadar önemli olduğunu daha iyi anladım 🙂

Kısaca bu kadar anlatayım, diğer projelerden söz etmem doğru olmaz. İstanbul için Google maps yerine şehirrehberini kullanın derim. Bizde daha fazla katman var 🙂

İlahi Aşk Nasıl Kelimelere Döküldü?

En son okuduğum kitap olan; Allah Dostlarından Mektuplar, hayy kitap tarafından çıkmış, yazarı ise Tarık velioğlu. Örneğine pek te alışık olmadığım bir tarz olan mektupların bir araya gelmesinden oluşuyor. Kitapta, Peygamber efendimiz (s.a.v) den, Musa Topbaş (k.s)’a kadar mektuplar bulunmakta. Bu mektupların ortak özelliği ise “ilahi aşkın nasıl kelimelere dökülüşü” bu aşkı tarif etmek için kelimeler kitabından seçilen kelimeler.

Kesinlikle okuduğum en iyi kitaplardan başlıcalarından olan bu kitapta her bir mektup ayrı bir güzelliğe sahip. Hz. Ali’nin oğlu Hasan’a yazdığı mektuptan tutun, zamanın iki alim zâtının bir birlerine mükemmel uslup kullanarak yaptıklara uyarılara kadar mektuplar mevcut.

Lafı daha fazla uzatmadan Hayy kitaptan izin alarak paylaştığım “Hz. Ali’nin 2. Mektubu” nu okumanızı tavsiye ediyorum. Kitaptaki en uzun mektuplardan birisi ve sadece oğlu hasan’a değil, tüm insanlığa öğüt veren bir mektup.

Hz Hasan’a

Bil ki ölümün sahibi, yaşayanın da sahibidir

Zamanın çetinliğini ikrar eden, geçici olduğunu bilen, ömrü sona eren, kadere boyun eğen, dünyayı kınayan, ölüler yerinde yurt tutan, yarın da şu dünyadan göçüp gidecek olan fani babadan; dilediğini elde edemeyen, helak olup göçenlerin yoluna giden, hastalıklara amaç olan, zamana rehin edilmiş bulunan, musibet oklarına hedef kesilen, dünyaya tutsak olup zanlara kapılan, aldanıp duran, ölüme borçlu ve esir, mihnetlere giriftar, hüzünlere eş, âfetlere nişan olan, arzulara kapılmış, ölülerin yerine geçmiş oğula.

Dünyanın benden yüz çevirdiğini anladım; zamânenin bana karşı şerkeşlik ettiğini bildim; âhiretin bana benden başkasını düşündürmeyecek, ardımda kalanları hatırlatmayacak, kendi derdim bütün insanların derdini bana unutturacak bir halde yöneldiğine kanaat getirdim. Bu hal, bana oyuna gelmez bir işi, yalanı olmayan bir gerçeği açıkladı; ona gayret etmeme sebep oldu. Seni vücudumdan bir parça olarak gördüm; hatta canım, bedenim olarak tanıdım, öylesine ki sana bir musibet gelse bana gelmiş olur; ölüm sana gelip çatsa beni almış olur. Seni düşünmem, bana kendimi unutturdu da, ölsem de kalsam da tutmanı dinleyerek sana bu vasiyatnameyi yazdım.

Oğulcağazım, Allah’tan çekinmeni, emirlerine itaat etmeni, O’nu anarak kalbini onarmanı, O’nun ipine sarılmanı tavsiye ederim sana; ona sarılırsan, seninle Allah arasında ondan daha sağlam hangi sebep, hangi vesile vardır ki?

Kalbini öğütle dirilt, zâhitlikle öldür, yakin ile kuvvetlendir, hikmetle aydınlat, ölümü anlamakla alçalt, yok olacağına inandır, dünya elemleriyle görüş sahibi et, zamanın saldırısından, gecelerle gündüzün kötü geçişinden çekindir onu. Göçüp gidenlerin hallerini anlat, göster ona; senden öncekilerin başlarına gelenleri söyle ona; o gelip geçenlerin ülkelerinde gez, onlardan kalanları gör; neler yapmışlar, nereden göçmüşler, nereden ayrılmışlar, nereye konmuşlar, seyret. Göreceksin ki onlar, dostlardan ayrıldılar; gurbet diyarına göçtüler, az zaman sonra sen de onlardan biri gibi olucaksın; şu halde konacağın yeri düzelt, âhiretini dünyaya satma.

Bilmediğin şey hakkında söz söyleme; gerekmediği zaman söze girişme. Sapkınlık olduğundan korkruğun yola hitme; çünkü sapkınlık şaşkınlığı zamanında o yoldan dönmek, korkulara çatmaktan yeğdir. İyiliği buyur da sen de iyilerden ol. Kötülüğü elinle, dilinle men et de bu çabanla kötülüğü edene karşı dur. Allah yolunda hakkıyla cihat et, bu yolda seni hiçbir kınayanın kınaması alıkoymasın. Nerede olursa olsun, gerçek için çetinliklerin en çetinlerine dayan. Din bilgilerini derinliğine öğren. Bütün işlerde Allah’a sığın; böyle yaparsan tam koruyan bir koruyucuya, tam üstün bir men edene dayanmış, sığınmış olursun.
Dilediğin şeyde Rabbine özü doğru ol. Çünki vermek de O’nun elindedir, vermemek de. Hayrı çok dile, vasiyetimi anla, başka yollara yönelme. Çünki sözün hayırlısı, fayda verenidir. Bil ki hayır yoktur fayda vermeyen bilgide, bellenmesi doğru olmayan bilgiden faydalanmak da mümkün değildir.

Oğulcuğum; ben gördüm ki kocaldım, gördüm ki zaafım artıp duruyor, sana vasiyet etmeye koyuldum. Gönlümdekileri sana söylemeden evelim gelir, yahut bedenimin zayıflaması gibi re’yimde de bir zayıflık olur, yahut da dileklerin kavranması, dünya fitnelerinin de gelip çatması engel olur, sen de buyruk tutmaz serkeş deveye dönersin dedim, bu vasiyetleri yazmaya giriştim. Çünkü genç adamın gönlü, bir şey ekilmemiş alana benzer, oraya ne ekilirse tutar, boy atar. Ben de gönlün dileklere düşüp katılaşmadan, aklın dünya dertlerine düşmeden, tecrübe edenlerin uğraşıp sınamalarla elde ettikleri edebleri sana söylemeye başladım, böylece arayıp dilemek zahmetine düşmezsin. Tecrübe ilaçlarıyla sağ esen kalmaya muhtaç olmazsın. Bunların, aramak zahmetiyle, tecrübelerle elde edilenleri sana sunulmakta; evvelce bizce karanlıkta kalanları apaydın sana gösterilmekte.
Oğlum! Ben, benden öncekiler kadar yaşadım; fakat onların yaptıklarına baktım, haberlerini öğrenndim, düşündüm, eserlerini seyrettim. Böylece de onlardan biri gibi oldum. Hatta onların ilkinden sonuncusuna kadar onlarla ömür sürmüşse döndüm. Hallerinin durusunu bulanığından ayırdım, faydalısını zararlısından. Her işin büyüğünü, en güzelini sunuyorum sana, bilinmezini atıyorum, söylemiyorum. Esirgeyen bir baba olarak seni düşündüğümdendir ki söyleyeceğim edeblerle muttasıf olmanı istiyorum. Daha gençsin, ömrün uzun; iyi ve esen bir niyete, tertemiz bir rûha sahip olmanı diliyorum. Öncelikle yüce Allah’ın kitabını öğrenmeni, te’vilini anlamanı vasiyet ediyorum. Vasiyetime bununla başlıyorum, bunlardan başka bir şeyle değil.

Sonra, insanların, hevâlarına ve kendi görüşlerine uyup şüphelere düştükleri, ayrılığa uğradıkları şeylere düşmenden korkuyorum. bu gibi hususların sana tenbih edilmesinden hoşlanıyorum. Bu gibi hususların sana tenbih edilmesinden hoşlanmadığını biliyorum, ama böyle meseleler hakkında tekrar tekrar ve sağlam bir uyarıda bulunmak, seni felâkete götürmesinden endişe ettiğim bir şeyin içine sürüklenmenden daha sevimli geliyor bana. Dilerim ki Allah doğru yolu bulmanda, dilediğin gerçeğe ermende sana başarı verir, bu vasiyeti yormayı sana bırakıyorum.
Bil ki oğulcağazım, vasiyetimden tutacağın şeylerin bence en sevimlisi Allah’tan çekinmen, takvalı olman, Allah’ın sana emrettiği farzları yerine getirmen, senden önce gelip geçen atalarının, ehlibeytinden temiz kişilerin yolunu tutmandır. Onlar yaptıklarına dikkat ettiler, senin dikkat ettiğin gibi; onlar, işlediklerini düşündüler, senin düşündüğün gibi. Sonra onlar, içinden çıkamayacakları şeyleri bıraktılar, şüpheli gördüklerinden vazgeçtiler. Ama onların yolunu tutmaz da nefsin, seni buna zorlarsa, iyice anlamak, iyice bilmek şartıyla bu yolu tut. şüphelere uymak, düşmanlıklara başvurmak yoluyla değil. Böyle bir işe girişimden önce Allah’tan yardım iste, rızasına mahzar olman, seni şüpheye düşürecek her çeşit fenalıkta bulunmaman, seni sapkınlığa götürücek şeylerden kurtulman için başarı dile. Gönlümün arılığa ulaştığına iyice inandın, aklın yatı, re’yin o işte toplandı, bütün düşüncelerin bir tek düşünce haline geldi mi de sana anlattıklarıma bak, onları hatırla. O iş gönlüne hoş gelmez, görüşüne, düşüncene uygun olmazsa bil ki geceleyin gözü görmeyen deve gibi bilmeden adım atıyorsun, karanlıklara dalıyorsun. Dini dileyen kişinin bilmeden adım atması, hakla bâtılı birbirine karıştırması caiz olamaz. Bu çeşit şeyden el çekmek daha doğrudur. Oğulcuğum, vasiyetimi iyi anla.

Bir de bil ki ölümün sahibi, yaşayışının da sahibidir; yaratan, öldürendir; yok eden, tekrar diriltendir, dert veren derdi giderendir. Dünya, Allah’ın nimetler verdiği, fakat sınamalara da uğrattığı, yaptıklarımıza âhirette karşılık olarak mükâfat ve mücâzat takdir ettiği bir yurttur, bir halde kalmaz; daha da senin bilmediğin, onun dilediği şeyler vardır ki anlatılamaz. Bu işlerden biri, seni işkile düşürünce bunu, onu bilmediğine ver; çünki sen önce bilgisiz yaratıldın, sonra bilgi sahibi oldun. nice şeyler vardır ki bilmezsin; o işlerde ne yapacağını şaşırırsın; gözün görmez olur da sonra görür, anlarsın. Seni yaratana, sana rızık verene, senin yaratılışını düzgün bir hale getirene tutun, kulluğun O’na olsun; rağbetin O’na yönelsin, korkun O’ndan olsun.

Bil ki oğlum, hiç kimse Allah’tan, Resûlullah’ın (O’na olsun Allah’ın salat ve selamı) haber getirmesi gibi haber getirmemiştir. Kılavuz olarak ondan razı ol ki seni kurtuluşa yöneltsin. Ben sana öğüt vermede kusur etmiyorum; fakat sen, kendine ne kdar dikkat edersen et, hayrını benim kadar göremezsin.

Şunu bil ki oğulcuğum, Allah’ın ortağı olsaydı şayet, onun peygamberleri de gelirdi sana, onun tasarruf ve kudret ederlerini de görürdün; onun işlerinide de, sıfatlarını da tanırdın. Fakat,kendisini övdüğü gibi bir Allah’tır O; kudretine O’na zıt bir varlık yoktur; zevâli olamaz, ebedidir O. Evveldir eşyadan, evveline bir evvel olmaksızın; âhirdir eşyadan, sonuna bir son bulmaksızın. Zâtı büyüktür, Rab oluşunu gönülle, gözle kavramaya hâcet kalmaksozon. Bunu böyle bildin mi, senin gibi kadri küçük, kudreti az, aczi çok, Rabbine ihtiyacı fazla kişiye nasıl hareket etmek gerekse öyle hareket et; O’na itaat etmekte, azâbından korkmakta, cezasından çekinmekte o çeşit davran. Çünki O sana ancak güzel şeyleri buyurmuştur, seni ancak çirkin şeylerden menetmiştir.

Evlâdım, sana dünyaya, dünya ahvaline, onun zevaline, halden hale girşine dair haberler verdim; âhiretten, âhiret ehlinin hazırlıklarından da seni haberdar ettim. İbret alman, ona göre harekette bulunman için ikisine dair sözler söyledim, örnekler getirdim.Dünyayı deneyen, dünya halini bilen kişi, yıkık-dökük, kıtlık ve darlık bir yerden yola düşen topluluğa benzer; yolun zahmetine katlanırlar, dostların ayrılığına dayanırlar, yolculuğun güçlüğüne sabrederler; yolda hoşa gitmeyen azığı yeter bulurlar; sonunda da gepgeniş, hoş mu hoş olan yerlerine varıp karar ederler. Artık onlar için bu yolculuğun ne bir elemi kalmıştır, ne bir güçlülüğü, ziyanı. Onlar için konacakları yere yaklaşmaktan daha sevimli, varacakları yere ulaşmaktan daha iyi bir şey yoktur. Dünyaya aldanan kişiyse nân ü nimeti bol, mamur bir konaktan kıtlık, kupkuru bir yere göçen topluluğa benzer. Onlara, önce bulundukları yerden ayrılmaktan daha kötü, ansızın öyle bir yere gelmekten daha fena bir şey olamaz.

Oğulcağazım! Nefisini, kendinle başkaları arasında bir tartı haline getir; kendine yapılmasını, başına gelmesini sevdiğin, dilediğin şeyi başkaları için de sev, dile; sana yapılmasını, başına gelmesini istemediğin şeyi onlarlar için de isteme. Nasıl zulme uğramayı istemezsen sen de, öylece başkalarına zulmetme. Nasıl sana iyilik etmelerini istiyorsan sen de başkalarına öylece iyilik et. Başkasında görüp, duyup çirkin bulduğun şeyi, kendin için de çirkin bul. Sana yapılınca razı olacağın şeyi insanlara da yap. Bildiğin az bile olsa zararı yok, fakat bilmediğini söyleme. Sana söylenmesi istemediğin şeyi sen de söyleme başkalarına. Bil ki kendini görmek, beğenmek, gerçeğin zıddıdır, akıllıların âfeti.

Kazanç elde etmeye çalış, kulluk et, başkaları için hazine biriktirmeye bakma. Doğru yola yöneldin mi, Rabbine karşı daha da fazla eğil. Bil ki önünde, uzak mı uzak, çetin mi çetin bir yol var; o yola azıksız düşmemen, ama yükünün de hafif olması gerek. Götüremeyeceğin yükü yüklenme. Yüklenirsen sana ağırlık verir, vebâl getirir. Yok yoksul kişilerden, kıyamet günü, senin azığını yüklenecek birini buldun mu, bunu ganimet bil; yarın ona muhtaç olduğun vakit,o,o azığısana sunar. Ona çok yardımda bulun; kudretin varken yap bunu; çünkü sonra onu ararsın da bulamazsın. Elin genişken senden borç isteyene ver; o da sana dara düştüğün zaman öder onu.

Bil ki önünde sarp bir geçit var; orada yükü hafif olanın hali, yükü ağır olandan güzeldir; orada yavaşlayanın hali, tez geçenden kötüdür. O geçit, seni mutlaka ya cennete götürecektir, ya cehanneme atacaktır. Konmadan önce kendine konak hazırla; oraya varmadan azığını düz, koş; çünki ölümden sonra bir boşluk dilemenin faydası olmadığı gibi dünyaya dönmek de mümkün değil.

Bil ki göklerin, yeryüzünün hazineleri alinde olan, sana dua etmek için izin vermiş, icabet edeceğini de vaadetmiştir. Dilemeni emretmiştir, dilediğini vermek için; acımasını ,istemeni emretmiştir, sana acımak için. Seninle arasına bir perde çekmemiştir; seni O’nun katında şefaat edecek birisine muhtaç etmemiştir. Kötü bir iş işlersen tövbe etmekten menetmemiştir seni; azabını hemencecik göndererek ukubete salmamıştır seni. Tövbeyle O’na yüz tutarsan reddetmez; azaba uğramaya layık olduğun suç yüzünden de seni rüsvay eylemez. Suç yüzünden tövbeni kabul etmezlikte bulunmaz; cürmünü yüzüne vurmaz, rahmetinden seni me’yus etmez. Hatta suçundan geçmeni de bir sevap sayar; yaptığın kötülüğe karşı bir günah yazar; işlediğin iyiliğe karşı on sevap verir. Sana tövbe kapısını açmış, özrünü kabul etmeyi vaadetmiştir. O’nu çağırdın mı sesini duyar; gizli yalvardın mı gönlündekini bilir. İhtiyacını O’na söylersin; gönlündekini O’na açarsın; dertlerini O’na şikayet edersin, sıkıntılarının giderilmesini O’ndan istersin; işlerinde O’ndan yardım dilersin. Ömür çokluğu, beden sıhhati, rızık bolluğu gibi O’ndan başkasının veremeyeceği şeyleri O’ndan beklersin. Sonra hazinelerinin anahtarlarını da, O’ndan dilemeye izin vererek senin ellerine teslim etmiştir. Ne vakit dilersen, dua ile nimetlerinin kapılarını açarsın; çorak dilek yerlerini sulamak için rahmetini istersin. İcâbeti gecikirse de ümidini kesmemelisin; çünki vergi ve ihsan, niyetle yeksandır. Nice kere, isteyenin ecri çoğalsın, umana daha da fazla ihsan edilsin diye icâbet gecikir. Nice kere bir şey istensin, verilmez; fakat hemencecik, yahut bir zaman sonra ondan daha hayırlısı verilir, ondan daha hayırlısı verilmek için verilmez, geciktirilir. Nice şeyler vardır ki sen istersin onun, fakat verilse o yüzden dinin helak olur. Şu halde güzelliği sana kalıcak, vebali senden gidecek şey istemelisin. Mal sana kalmaz; sen de ebedi olarak mala sahip olamazsın.

Bil ki sen âhiret için yaratıldın, dünya için değil. Yok olmak için halkedildin, kalmak için değil. Ölüm için varsın sen, yaşamak için değil. Bir duraktasın ki oradan sökülüp atılacaksın; bir evdesin ki orada emre hazır olacaksın. Bir yoldasın ki o yoldan âhirete varacaksın. Sen, korkanın kurtulamayacağı, dileyenin er-geç bulacağı, önünde sonunda gelip çatacağı ölüme bir avsın, çekin ondan; kötü bir işteyken, kendi kendine bu işten tövbe etmem gerek derken gelip çatmasın, tövbeyle aranı açmasın, yoksa kendini helak ettin demektir.

Oğulcuğum! Ölümü çok an, birden düşeceğin hali zikret; ölümden sonra o hale düşeceksin. Onu hep önünde bil, görüyorsun say da seni, silahını kuşandığın, kemerini bağladığın bir halde bulsun; ansızın gelip alt etmesin seni. Sakın dünya ehlinin dünya ile oyalanması, ona yapışıp kalması aldatmasın seni. Elbette Allah, dünyayı anlatmıştır sana, elbette dünya da kendini bildirmiştir, kötülüklerini açıp yaymıştır, göstermiştir sana. Dünya ehli, ancak üren, havlayan köpeklerdir; av peşinde koşan yırtıcı canavarlardır. Bazısı bazısını ısırır; üstünü, zebun olmasının yer; büyüğü küçüğünü kahreder. Dünya ehli, ayakları bağlı hayvanlardır, bir kısmı da başıboş salıverilmiş hayvanlar; akıllarını yitirmişlerdir; belirsiz bir yola düşüp gitmişlerdir. Ayakları kumlara batar, orada ne bir otvar, ne su var; ne de onları sürüp götüren bir çoban var. Dünya onları körlük yoluna sürmüştür; gözlerini hidayet alâmetlerinden örtmüştür. Dünyaya dalmışlardır; nimetine garkolmuşlardır, onu rab edinmişlerdir. Dünya onlarla oynar, onlar dünya ile oyalanırlar; önlerinde ne vari unutmuşlar. Hele azıcık dayan, karanlık açılır, aydınlanırsın ozaman. Görüyorum, göçler bağlanmış, yükler yüklenmiş. Koşan, tez gidene ulaşır elbet.

Bil ki oğulcuğum, bineği geceyle gündüz olan bir kişi, dursa bide gider; oturup dinlese bile yol alır. İyice bil ki dilediğine ulaşamazsın,ecelinden kaçamazsın; sen, senden önce gidenin yolundasın. Şu halde dileği azalt, kazancı güzelleştir, çoğalt. çünkü nice istek vardır ki eldekinden, avuçtakinden eder insanı, her dileyen rızıklanamaz; her az isteyen de mahrum kalmaz.

Nefsini bütün aşağılıklardan üstün tut, seni dileklere çekse bile; çünki nefsini aşağılatmana karşılık üstün ve yüce bir şey bulamazsın, kendini zehil etmekle kalırsın; hiçbir izzetse, ozillete değmez. Kendini başkasına kul etme, Allah seni hür yaratmıştır. Şerle elde edilen hayra hayır denmez; güçlükle ulaşılan kolaylığa kolaylık adı verilmez. Sakın tamah bineğinden; Allah’la arana bir nimet sahibi sokma, çünki sen; ancak payını alacaksın, nasibine ulaşacaksın. Hepsi de ondan olmakla beraber, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’tan gelen az, halktan gelen çoktan daha üstündür. Elinden çıkanı, sükûtunla elde etmek, söze dalıp elde etmenden daha kolaydır. Kaptakini korumak, kapağını sıkı kapamakla mümkündür. Elinde bulunanı koruman, başkasının elinde bulunanı istemenden daha iyidir, hoştur bence. Ümizsizliğin acısı, insanlardan bir şey istemekten hayırlıdır; yüzsuyu dökmeden yosulluğa da yanmak, kötülüklere bulanıp zengin olmaktan hayırlıdır. Herkes, kendi sırrını en iyi ve sağlam korur. Nice çalışan vardır ki bu çalışma ona zarar verir. Kim çok söz söylerse hezeyan eder; kim düşünürse basirete erer. Hayırlılarla eş-dost ol, onlardan biri olmaya bak; şerlilerden çekin, onlardan ol ırak. Ne kötüdür haram şey yemek; zulmün en kötüsüyle zayıfa zulmetmek. Yumuşaklığın sertlik sayıldığı yerde sertlik yumuşaklıktan sayılır; çok zaman ilaç dert olur, hastalık olur; dert de ilaç kesilir, derman verir. Olur ki öğüt veren, öğüt vermez, öğüt isteyeni kandırır. Dileklere kapılıp dayanmaktan sakın; onlara kapılmak, dayanmak, ahmakların sermayesidir. Akılsa, tecrübeleri bellemek, onları unutmamaktır. En hayırlı tecrübe, sana öğüt veren tecrübedir.

Her isteyen, istediğini elde edemez; her gurbete giden, geri dönüp gelemez. Azığı yitirmek bozguna düşmektir; âhireti berbat etmektir. Her işin bir sonu vardır; nasıl takdir edildiyse sana gelir, ulaşır. Ticarete girişen tehlikeye atılmıştır. Nice az vardır ki çoktan daha bereketlidir, daha verimlidir. Aşağılık yardımcıda, kendisinde nifak olan dosta hayır yoktur. Bineği sana râm olsa da zamana bel verme, sırtını dayama; payını al ondan, sakın inada düşmekten, düşmanlığa girişmekten. Kardeşin seni dolaşmaya başladı, yakıınlığı kesti, lütûfta, dostlukta nekes davrandı mı, senden uzaklaştı, sana karşı yumuşakken şertleşti mi, onun kuluymuşsun gibi suç işlediğin zaman bile senden özür dilemediği, sana karşı velinimetliğe kalkıştığı zaman, kardeşinden sakın. Bu dediklerimi, yerinden başka bir yerde yapmaktan, yahut ehil olmayanlara karşı bu çeşit muamele etmekten de çekin. Dostuna düşman olanı dost sayma, düşman bil. Kardeşine ister iyi ve güzel görünsün, ister çirkin gelsin, hoşlanmasın, öğüt ver. Öfkeni yen; sonucu bakımından bundan daha tatlı, bundan daha lezzetli bir içim görmedim ben. Sana sert davranana karşı yumuşak ol, belki o da yumuşar. Düşmanına üstünlükle muamele et, bağışla onu; bu, hem ona dost oluşun, hem bağışlayışın bakımından iki zaferin de en tatlısıdır. Senden ayrılan kardeşini sen dolaş; gün olur, eyyam olur, belki döner, gene sana gelir. Senin hakkında iyi zan besleyenin zannını gerçekleştir. Seninle arasındaki dostluğa güvenerek kardeşinin hakkını yitirme; hakkını yitirdiğin kişi, kardeşin değildir senin. Ehline karşı kötü kişi olma; sana rağbet etmeyene rağbet etme. Sen kardeşine iyilik ettikçe o senden ayrılmaz; sen ona ihsanda bulundukça o sana kötülük edemez. Sana zulmedenin zulmü, gözünde büyümesin. O kendi zararına, senin faydana çalışmaktadır. Seni sevindirene kötülük etmen, yerinde bir iş değildir.

Bil ki oğulcuğum, rızık iki kısımdır: Bir rızkı sen ararsın, bir rızıkda var, seni arar, sen ona varmadan, o sana gelir. İhtiyaç zamanında alçalmak, zenginken cefa etmek ne kötü huydur. Dünyadan nasibin, âhiretini düzdüğün kadardır. Elinden çıkana hayıflanacaksan, sana ulaşmayan herşey içi hayıflanadur. Henüz olmayan, gelip çatmayan şeyi olup bitenden anla: çünki işler, hep birbirine benzer. Musibete düşmedikçe nasihatten faydalanamayanlardan olma; çünkü akıllı kişi edeble öğütlenir; hayvanlarsa kötekle. Sabra dayanarak, Allah’a güvenerek dertleri kendinden at. Orta ve doğru yolu bırakan sapmıştır. Eş dost da soy-soptur. Dost, sen yokken sana dostluk edendir. Nice uzak vardır ki yakından da yakındır; nice yakın vardır ki uzaktan da uzak. Garip o kişidir ki dostu yoktur. Hakk’a karşı durmanın yolu daralır. Kadrini, haddini bilenin kadri bâki kalır. Yapışacağın sebeplerin en kuvvetlisi, seninle yüce Allah arasındaki sebeptir. Seni düşünmeyen, düşmanındır. Tamah insanı helak edince bir şey elde etmek de ümitsizlik verir. Her ayıp açılmaz, her fırsat hayretmez. Çok olur ki gören kişi yol azıtır da, kör doğru yolu bulur. Hemencecik yapmak istediğin kötülüğü geciktir. Bilgisizin senden kesilmesi, seni aramaması, akıllının seni görüp gözetmesine, gelip dolaşmasına denktir. Kim zamandan emin olursa, zaman ona hıyanet eder; kim onu büyük görür, ondan çekinirse ona hıyanette bulunmuş olur. Her ok atanın oku amacına varmaz; her ok hedefe rastlamaz. Buyruk sahibi huyunu değiştirdi mi, zaman da değişir. Yola düşmeden dostu sor, eve girmeden komşuyu bul. Senden başkasından nakletsen bile güldürecek söz söyleme. Sakın kadınlara danışma; onların görüşleri zayıftır, azimleri gevşek. Yapacakları işten başka bir işe koşma onları; çünki onlar çiçektir, koklanır; kahraman değildir, kolu bükülür. Kadını kendi yüceliğinden başka yüceliğe yüceltme, kendinden başkasına şefaatçi yapma. Kıskanılacak yerden başka yerde kıskançlığa kalkışma; çünki bu, doğruyu eğritebilir, iyiliği şüpheli gösterebilir.

Herkesi yapacağı işe koş. Böyle yaparsan hizmeti birbirlerine atamazlar; hizmetten kaçınamazlar. Soyuna-boyuna iyilik et, çünki onlar kanatlarındır. Onlarla uçarsın, onlar aslındır senin, onlarla ulaşırsın. Elindir onlar, onlarla saldırırsın.

Senin dininde, dünyanda Allah’a ısmarladım; şu tez geçen dünyada da, bir zaman sonra gelecek âhirette de sana hayırlar dilerim vesselam.

Ne @#!* Biliyoruz Ki!? ” What the Bleep Do We Know!?”

Geçen günlerin birinde belgesel kategorisi altında rastladım, bu kurgu-belgesel tarzı yapıma.Zaten verilen ismi okuyunca bile kendine çeken bir yapıt, Merakla indirip izlemeye koyuldum ve içinden ağırlıklı olarak kuantum fiziği ve düşünce tarzı çıktı 🙂

Başlarda belgesel havasında ilerleyen yapım, ortalara doğru küçük küçük kurgularla canlandırılıyor, ve bu düşünce tarzı örneklendirilmiş oluyor. Bu konu hakkında çok okuyup araştırdığım için bana ekstra bir bilgi sağladığını sanmıyorum, ama örnek çeşitlendirmesi bakımından yapımı beğendim ve faydalı oldu.

Yapımda, konu hakkında bir kaç kişi sürekli (parça parça) görüşlerini belirtiyor. Kimi kuantum fiziği üstüne eğitim almış ve araştırmalar yapan profesör, kimi Hristiyan ilahiyatçı, kimi nöroloji uzmanı.. sanırım 5-6 kişiler.. Kuantum fiziğinin getirdiği yeni düşünce sistemini enine boyuna anlatıyorlar. Açıkçası izlemeye başlamadan önce çok saçma düşünceler bekliyordum, sonucunda dini görüşlerinin yorumlarına aşırı etki ediceğini düşünmüştüm, bu konuda biraz yanıldım sadece biraz.

İzlemeden önce zihnimden geçen diğer konu ise “kuantum düşünce tekniği” olmuştu. ülkemizde bu tarz kitaplar bolca mevcut. İste, evrene titreşim gönder ve o istekler sana olumlu olarak geri dönsün şeklindeki düşünceler. Kesinlikle olaya daha az felsefe yaparak yanaşılmış yapımda, buda ne tarz düşünceniz olursa olsun en azından saygınızı kazanmanıza yetiyor.

Cüzz’i iradenin üzerinde çok durulmuş, seçimler ve sonuçlar şeklindeki ilişki yumaklarınında. Beni mest eden tarafı ise, hayatın Rüya’dan ibaret şeklindeki bazı görüşleridi. Herşeyin yanılsamadan ibaret olduğu ve ‘insanların görmek istediklerini görmeleri’ yani görenin göz değil, beyin olduğunu bilimsel olarak ele almaları çok iyi bir nokta idi. Yapımın başlarında konuya giriş olarak vurgulanan bir diğer konu ise dış etkiler ve beynimizde oluşan algılar üzerineydi. Hangisi gerçek, hangisi acı gibi..

İnsan düşünebilen varlık, ve hayal edebiliyor fakat ilginç olanı bunun sınırları ne kadar ?, gerçeği görebilmek için nasıl bir ilme sahip olmak lazım.. bunlarda bahsi geçen satır aralarından sözler idi.

Geçtiğimiz yıllarda bir uzakdoğulu araştırmacının araştırmasının sonuçları olan, su moleküllerinin içinde bulunduğu ortama göre şekillenmesinin üstünde çok durulmuş, Yapımda, kendisini ayna karşısında beğenen bir kişinin içindeki su moleküllerinin ne kadarda güzel şekillere sahip olduğu, zıttı durumda ise karamsar bir şekle büründüğü..

Kendi yorumumunu yapıcak olursam, filmin sonundaki konuşmacıların yaptığı gibi kesin konuşmak yerine, Kainat neden var, Nereden geliyoruz, Nereye gidiyoruz, Amacımız ne ? gibi sorularına cevap vermek için daha bilimin bilmediği çok şey olduğu inancındayım. İnsan bildiği kadar düşünebilip hayal ettiği için, konuşmacıların kendi dünyalarından çıkan yorumlara kesinlikle katılmıyorum..

Evet, Emrah ne düşünüyor o ayrı bir yazı konusu..

—-
Merak edipte izlemek isteyenler için;
http://www.divxlerim.com/showthread.php?t=160411&highlight=biliyoruz

Aman Nazar Değmesin

Öncelikle hemen -Amin- diyin, neden dediğimize geçeyim hemen. Efendim özgürlükiçin e-dergi 13, sayı çıkar çıkmaz anında her köşesini taradım yine süper sayı, özellikle Pardus proje yöneticisi Erkan Tekman beyin bizlere gelicek üç yıl için yapılacaklara dair paylaştıkları kısım harika. Geliştiri camiasını dahada geliştirmek ve daha sağlam temellere oturtmak için yapılacaklar listesini paylaşmış kendileri;

*Geliştiricilere özelliklede adayları için bir web sitesi hazırlanıyormuş. (Süper !)
*Mevcut teknik belgeler güncellenicekmiş. (Sanırım detaylı bilgi arayanlar için daha anlaşılır olucaktır.)
*Her yeni Pardus sürümü için bir web sitesi açılıcakmış. (Özellikle tanıtım için güzel olucaktır.)
*Tubitak UAKEA kapsamında Pardus geliştiricelerinin blogu olucakmış (ben halihazırda birkaçını zaten takip ediyorum, demek olmayanlar varmış :d )
*Geliştirici adayları için usta-çırak ilişkisi ayarlanacakmış (Pardus Jedi’ları yetişrilicek yakındır. )
*Geliştiricilere @developer.pardus.org.tr uzantılı mail adresleri tahsis dilecekimiş.

Efendim bunları okuduğumda heyecanlandım doğrusu. Gönüllü geliştiricilere verilen öneme bakın, ve camiayı tıkır tıkır işleyen bir yapıya sokmak için yapılan plana. Gerçekten bu listenin gerçekleşmesi durumunda Projenin çok daha fazla sayıda gönüllü tarafından geliştireceğini düşünüyorum.

Derginin bu ayki ana konusu kde4. Sanırım ben epey süredir kde4 kullanıyorum pardus 08.2 sistemimde ve bende çok stabil çalışıyor. Kde4 ilk olarak kullanıcının beceresine göre çok farklı izlenimler verebiliyor buna bizzat şahit oldum. Bilgisayar konusunda araştırmaktan hoşlanmayan biri için kabus gibi olabilir fakat azıcık araştırma kurcalama merakı olan birinin elinde bu masaüstü ortamı adeta bir şahesere dönebilir. Çok fonksiyonel, mükemel görünümlü, size müthiş ilham veren bir ortam bu kde4. Yeri geliyor bilmeyen kişilere kabaca anlatmaya başlıyorum ve o anda dahada sevgimin arttığını fark ediyorum 🙂

Kde4 kurup denemek isteyenlere bir kaç tavsiyem olucak. Lütfen sabırlı olun, şu özellik bundada varmı gibi garip sorular yerine herşeyi baştan keşfetme yolu bence daha iyi olucaktır. İnanın babanızın işletim sisteminnin masaüstü ortamında olmayan inanılmaz teknolojiler var, semantik arama, plasmoidler gibi. Başta dediğim gibi önce biraz araştırın ve kde4 kullanıcılarının ekran görüntülerini bir inceleyin çünkü kde4 varsayılın ilk görüntüsünde size epey garip gelebilir 🙂

madem ekran görüntüsü dedim birde kendimin masaÜSSÜ’nüde göstereyim..

Daha sık yazıcak inşallah.. 🙂

Heyecanlı Bir Furya..

Bu günlerde çevremde Pardus furyası başladı. Önceki sürümlerini hep denediğim fakat 2008.2 sürümünden sonra tamamen kullanmaya başladığım pardusu şuana kadar 5 kişiye kurdum, Bu 5 kişide tabi en az benim kadar meraklı kullanıcı olduğundan ortaya kartopu etkisi çıkıyor ve sonucunda okulda konuştuğumuz tek konu Pardus olup çıkıyor 🙂

Özellikle programlamaya meraklı olupta henüz gözle görülür bir program yazamayan kişilikleri içine çekiyor bu “Açık Kaynak Kod” dünyası. Benimde parduslu olmamdaki en büyük sebeb. İnsanların sıradan, pasif bir kullanıcı olmaktan çıkıp işletim sisteminin derinlerine inebilmesine olanak sağlayan linux dünyası takdir-i şayan bir gelişme sürdürüyor. Son zamanlarda patlak veren ekonomik krizin linux dünyasına çok yarayacağını belirten araştırmacılar mevcut, bu kişiler krizle birlikte mali yönetimlerin daha sıkı hale geldiklerini ve şirketlerin yada bireylerin harcamalarını çok daha iyi düzenlediklerini ve neticesinde bazı giderleri kesmeye gittiklerini ve bizi ilgilen nokta ise bu tarz olaylar neticesinde insanların ücretsiz alternatif sistemlere kayabileceği belirtiliyor.

İşin bu kısmında fazla takılmak istemiyorum, Geçen gece Hasan kardeşimin evinde gece geç saatlerdeki KDE maceramız sonrasında ben dahada heyecanlanmış durumdayım. Mevcut kullandığımız Kde 3.5’lu sistemden 4.1’e atlayış yaptığımız zaman gelişimin hangi seviyelerde olduğunu çok iyi görebiliyorsunuz. Her ne kadar kde 4.1 performans yönünden bizi tatmin etmesede sonucunda bunun doğru olmayan bir yükseltme olduğunu ve uyumsuzluklarının olduğunun bilincindeyiz. Her ne kadar performans tatmin etmesede bazı özellikler hemen yutkunulucak seviyede değil, insanın biraz ağzı açık kalıyor doğrusu 🙂

İçimizdeki bu heyecan sönmeden yapmak istediğimiz işler var;

*Daha fazla kişiye Pardus’u ulaştırmak
*Tanımadığımız kişilere bile bu tarz bir dünyanın varlığını anlatmak
*Üniversitemiz bünyesinde pardus etkinlikleri düzenlemek

Bunların yanına yazmadığım birkaç süpriz düşüncemizde mevcut, şuan hangi aşamadıyız derseniz;

*Bol bol kullanıcı kazandırıyoruz.
*Bol bol bilgi aktarımı gerçekleştiriyor ve her türlü soruya cevap vermeye çalışıyoruz.

Çok yakında yapmayı düşündüğümüz başka bir etkinlik ise pardus kullanıcılarından oluşan kitlenin keyifli sohbetini bir güzel çekip, yayınlamak. İnternette çok pardusu görüp okuduk yada pardus kullanıcılarının buluşma haberlerine aldık fakat hiç pardus kullanıcılarının sohbetlerine dahil olamadık, biz bunuda deniyeceğiz bakalım inşallah güzel bir görüntü ortaya çıkarda, gerilmeden sıkılmadan meraklı kitleyle paylaşırız 🙂

Tekele karşı verilen savaş

Biz bilgisayar kullanıcıları bir çok program kullanıyoruz ve windows ortamında kullandıklarımızın çoğu hem ücretli, hemde verilen paranın karşılığını hak etmeyecek cinste yavan programlar. Ben her sürümünü merakla takip edip denediğim Pardus işletim sisteminin son kararlı sürümü olan 2008.2 yi kullanmaya başladıktan sonra iyice açık kaynak kod dostu olmuş bir haldeyim 🙂

Hiç linux sürümleri kullanmamış bireylerce linux dağıtımlarının algısı çok yanlış bir kanı üzerine yoğunlaşmış durumda, donanım ve yazılım destek sorunları, görsellik gibi büyük önyargılar mevcut. Ulusal işletim sistemimiz ve özelliklede Ubuntu bu kanıyı kırmakta oldukça ciddi adımlar atıyorlar, örneğin ubuntu şu sloganla karşımıza çıkıyor; “bunu insanlar kullanıcak”. Pardus ise zaten bir alternatif olmayı amaçlayan ulusal proje olarak karşımızda. Özellikle Kde3.5 ve üzeri desteği bulunan dağıtımlar diğer işletim sistemlerine çok ciddi rakip olmaya başladılar, birde insanın içinde özgürlük hissi azda olsa var ise, Kde3.5 ve üzeri kullandıktan bu özgürlük hissi çok kolay gün yüzüne çıkabiliyor.

Bugün biz linux kullanıcıları windows ortamında olan programların çoğuna yada emsaline sahibiz, bunun için google’da küçük aramalar sonucunda devasal kaynaklara ulaşmanız mümkün. Halihazırda microsoft office uygulamasının en büyük rakibininde OpenOffice olduğunuda hatırlatayım, linux için GPL lisanlı ile kar amacı gütmeden geliştirilen bir yazılımın yüzlerce dolarlık benzerinden artıları olabileceğini göstermesi çok önemli bir ayrıntı. Son olarak programcılar ve adayları için Linux ortamında nasıl yazılım geliştirceğim sorusunu soranlar’a ilgili linkteki e-dergi’yi dikkatlice okumalarını ve faydalanmalarını istiyorum. Buyrun e-dergi

Pardus ve linux dağıtımlarına vereceğiniz destekten dolayı şimdiden teşekkürler.