En son okuduğum kitap olan; Allah Dostlarından Mektuplar, hayy kitap tarafından çıkmış, yazarı ise Tarık velioğlu. Örneğine pek te alışık olmadığım bir tarz olan mektupların bir araya gelmesinden oluşuyor. Kitapta, Peygamber efendimiz (s.a.v) den, Musa Topbaş (k.s)’a kadar mektuplar bulunmakta. Bu mektupların ortak özelliği ise “ilahi aşkın nasıl kelimelere dökülüşü” bu aşkı tarif etmek için kelimeler kitabından seçilen kelimeler.
Kesinlikle okuduğum en iyi kitaplardan başlıcalarından olan bu kitapta her bir mektup ayrı bir güzelliğe sahip. Hz. Ali’nin oğlu Hasan’a yazdığı mektuptan tutun, zamanın iki alim zâtının bir birlerine mükemmel uslup kullanarak yaptıklara uyarılara kadar mektuplar mevcut.
Lafı daha fazla uzatmadan Hayy kitaptan izin alarak paylaştığım “Hz. Ali’nin 2. Mektubu” nu okumanızı tavsiye ediyorum. Kitaptaki en uzun mektuplardan birisi ve sadece oğlu hasan’a değil, tüm insanlığa öğüt veren bir mektup.
Hz Hasan’a
Bil ki ölümün sahibi, yaşayanın da sahibidir
Zamanın çetinliğini ikrar eden, geçici olduğunu bilen, ömrü sona eren, kadere boyun eğen, dünyayı kınayan, ölüler yerinde yurt tutan, yarın da şu dünyadan göçüp gidecek olan fani babadan; dilediğini elde edemeyen, helak olup göçenlerin yoluna giden, hastalıklara amaç olan, zamana rehin edilmiş bulunan, musibet oklarına hedef kesilen, dünyaya tutsak olup zanlara kapılan, aldanıp duran, ölüme borçlu ve esir, mihnetlere giriftar, hüzünlere eş, âfetlere nişan olan, arzulara kapılmış, ölülerin yerine geçmiş oğula.
Dünyanın benden yüz çevirdiğini anladım; zamânenin bana karşı şerkeşlik ettiğini bildim; âhiretin bana benden başkasını düşündürmeyecek, ardımda kalanları hatırlatmayacak, kendi derdim bütün insanların derdini bana unutturacak bir halde yöneldiğine kanaat getirdim. Bu hal, bana oyuna gelmez bir işi, yalanı olmayan bir gerçeği açıkladı; ona gayret etmeme sebep oldu. Seni vücudumdan bir parça olarak gördüm; hatta canım, bedenim olarak tanıdım, öylesine ki sana bir musibet gelse bana gelmiş olur; ölüm sana gelip çatsa beni almış olur. Seni düşünmem, bana kendimi unutturdu da, ölsem de kalsam da tutmanı dinleyerek sana bu vasiyatnameyi yazdım.
Oğulcağazım, Allah’tan çekinmeni, emirlerine itaat etmeni, O’nu anarak kalbini onarmanı, O’nun ipine sarılmanı tavsiye ederim sana; ona sarılırsan, seninle Allah arasında ondan daha sağlam hangi sebep, hangi vesile vardır ki?
Kalbini öğütle dirilt, zâhitlikle öldür, yakin ile kuvvetlendir, hikmetle aydınlat, ölümü anlamakla alçalt, yok olacağına inandır, dünya elemleriyle görüş sahibi et, zamanın saldırısından, gecelerle gündüzün kötü geçişinden çekindir onu. Göçüp gidenlerin hallerini anlat, göster ona; senden öncekilerin başlarına gelenleri söyle ona; o gelip geçenlerin ülkelerinde gez, onlardan kalanları gör; neler yapmışlar, nereden göçmüşler, nereden ayrılmışlar, nereye konmuşlar, seyret. Göreceksin ki onlar, dostlardan ayrıldılar; gurbet diyarına göçtüler, az zaman sonra sen de onlardan biri gibi olucaksın; şu halde konacağın yeri düzelt, âhiretini dünyaya satma.
Bilmediğin şey hakkında söz söyleme; gerekmediği zaman söze girişme. Sapkınlık olduğundan korkruğun yola hitme; çünkü sapkınlık şaşkınlığı zamanında o yoldan dönmek, korkulara çatmaktan yeğdir. İyiliği buyur da sen de iyilerden ol. Kötülüğü elinle, dilinle men et de bu çabanla kötülüğü edene karşı dur. Allah yolunda hakkıyla cihat et, bu yolda seni hiçbir kınayanın kınaması alıkoymasın. Nerede olursa olsun, gerçek için çetinliklerin en çetinlerine dayan. Din bilgilerini derinliğine öğren. Bütün işlerde Allah’a sığın; böyle yaparsan tam koruyan bir koruyucuya, tam üstün bir men edene dayanmış, sığınmış olursun.
Dilediğin şeyde Rabbine özü doğru ol. Çünki vermek de O’nun elindedir, vermemek de. Hayrı çok dile, vasiyetimi anla, başka yollara yönelme. Çünki sözün hayırlısı, fayda verenidir. Bil ki hayır yoktur fayda vermeyen bilgide, bellenmesi doğru olmayan bilgiden faydalanmak da mümkün değildir.
Oğulcuğum; ben gördüm ki kocaldım, gördüm ki zaafım artıp duruyor, sana vasiyet etmeye koyuldum. Gönlümdekileri sana söylemeden evelim gelir, yahut bedenimin zayıflaması gibi re’yimde de bir zayıflık olur, yahut da dileklerin kavranması, dünya fitnelerinin de gelip çatması engel olur, sen de buyruk tutmaz serkeş deveye dönersin dedim, bu vasiyetleri yazmaya giriştim. Çünkü genç adamın gönlü, bir şey ekilmemiş alana benzer, oraya ne ekilirse tutar, boy atar. Ben de gönlün dileklere düşüp katılaşmadan, aklın dünya dertlerine düşmeden, tecrübe edenlerin uğraşıp sınamalarla elde ettikleri edebleri sana söylemeye başladım, böylece arayıp dilemek zahmetine düşmezsin. Tecrübe ilaçlarıyla sağ esen kalmaya muhtaç olmazsın. Bunların, aramak zahmetiyle, tecrübelerle elde edilenleri sana sunulmakta; evvelce bizce karanlıkta kalanları apaydın sana gösterilmekte.
Oğlum! Ben, benden öncekiler kadar yaşadım; fakat onların yaptıklarına baktım, haberlerini öğrenndim, düşündüm, eserlerini seyrettim. Böylece de onlardan biri gibi oldum. Hatta onların ilkinden sonuncusuna kadar onlarla ömür sürmüşse döndüm. Hallerinin durusunu bulanığından ayırdım, faydalısını zararlısından. Her işin büyüğünü, en güzelini sunuyorum sana, bilinmezini atıyorum, söylemiyorum. Esirgeyen bir baba olarak seni düşündüğümdendir ki söyleyeceğim edeblerle muttasıf olmanı istiyorum. Daha gençsin, ömrün uzun; iyi ve esen bir niyete, tertemiz bir rûha sahip olmanı diliyorum. Öncelikle yüce Allah’ın kitabını öğrenmeni, te’vilini anlamanı vasiyet ediyorum. Vasiyetime bununla başlıyorum, bunlardan başka bir şeyle değil.
Sonra, insanların, hevâlarına ve kendi görüşlerine uyup şüphelere düştükleri, ayrılığa uğradıkları şeylere düşmenden korkuyorum. bu gibi hususların sana tenbih edilmesinden hoşlanıyorum. Bu gibi hususların sana tenbih edilmesinden hoşlanmadığını biliyorum, ama böyle meseleler hakkında tekrar tekrar ve sağlam bir uyarıda bulunmak, seni felâkete götürmesinden endişe ettiğim bir şeyin içine sürüklenmenden daha sevimli geliyor bana. Dilerim ki Allah doğru yolu bulmanda, dilediğin gerçeğe ermende sana başarı verir, bu vasiyeti yormayı sana bırakıyorum.
Bil ki oğulcağazım, vasiyetimden tutacağın şeylerin bence en sevimlisi Allah’tan çekinmen, takvalı olman, Allah’ın sana emrettiği farzları yerine getirmen, senden önce gelip geçen atalarının, ehlibeytinden temiz kişilerin yolunu tutmandır. Onlar yaptıklarına dikkat ettiler, senin dikkat ettiğin gibi; onlar, işlediklerini düşündüler, senin düşündüğün gibi. Sonra onlar, içinden çıkamayacakları şeyleri bıraktılar, şüpheli gördüklerinden vazgeçtiler. Ama onların yolunu tutmaz da nefsin, seni buna zorlarsa, iyice anlamak, iyice bilmek şartıyla bu yolu tut. şüphelere uymak, düşmanlıklara başvurmak yoluyla değil. Böyle bir işe girişimden önce Allah’tan yardım iste, rızasına mahzar olman, seni şüpheye düşürecek her çeşit fenalıkta bulunmaman, seni sapkınlığa götürücek şeylerden kurtulman için başarı dile. Gönlümün arılığa ulaştığına iyice inandın, aklın yatı, re’yin o işte toplandı, bütün düşüncelerin bir tek düşünce haline geldi mi de sana anlattıklarıma bak, onları hatırla. O iş gönlüne hoş gelmez, görüşüne, düşüncene uygun olmazsa bil ki geceleyin gözü görmeyen deve gibi bilmeden adım atıyorsun, karanlıklara dalıyorsun. Dini dileyen kişinin bilmeden adım atması, hakla bâtılı birbirine karıştırması caiz olamaz. Bu çeşit şeyden el çekmek daha doğrudur. Oğulcuğum, vasiyetimi iyi anla.
Bir de bil ki ölümün sahibi, yaşayışının da sahibidir; yaratan, öldürendir; yok eden, tekrar diriltendir, dert veren derdi giderendir. Dünya, Allah’ın nimetler verdiği, fakat sınamalara da uğrattığı, yaptıklarımıza âhirette karşılık olarak mükâfat ve mücâzat takdir ettiği bir yurttur, bir halde kalmaz; daha da senin bilmediğin, onun dilediği şeyler vardır ki anlatılamaz. Bu işlerden biri, seni işkile düşürünce bunu, onu bilmediğine ver; çünki sen önce bilgisiz yaratıldın, sonra bilgi sahibi oldun. nice şeyler vardır ki bilmezsin; o işlerde ne yapacağını şaşırırsın; gözün görmez olur da sonra görür, anlarsın. Seni yaratana, sana rızık verene, senin yaratılışını düzgün bir hale getirene tutun, kulluğun O’na olsun; rağbetin O’na yönelsin, korkun O’ndan olsun.
Bil ki oğlum, hiç kimse Allah’tan, Resûlullah’ın (O’na olsun Allah’ın salat ve selamı) haber getirmesi gibi haber getirmemiştir. Kılavuz olarak ondan razı ol ki seni kurtuluşa yöneltsin. Ben sana öğüt vermede kusur etmiyorum; fakat sen, kendine ne kdar dikkat edersen et, hayrını benim kadar göremezsin.
Şunu bil ki oğulcuğum, Allah’ın ortağı olsaydı şayet, onun peygamberleri de gelirdi sana, onun tasarruf ve kudret ederlerini de görürdün; onun işlerinide de, sıfatlarını da tanırdın. Fakat,kendisini övdüğü gibi bir Allah’tır O; kudretine O’na zıt bir varlık yoktur; zevâli olamaz, ebedidir O. Evveldir eşyadan, evveline bir evvel olmaksızın; âhirdir eşyadan, sonuna bir son bulmaksızın. Zâtı büyüktür, Rab oluşunu gönülle, gözle kavramaya hâcet kalmaksozon. Bunu böyle bildin mi, senin gibi kadri küçük, kudreti az, aczi çok, Rabbine ihtiyacı fazla kişiye nasıl hareket etmek gerekse öyle hareket et; O’na itaat etmekte, azâbından korkmakta, cezasından çekinmekte o çeşit davran. Çünki O sana ancak güzel şeyleri buyurmuştur, seni ancak çirkin şeylerden menetmiştir.
Evlâdım, sana dünyaya, dünya ahvaline, onun zevaline, halden hale girşine dair haberler verdim; âhiretten, âhiret ehlinin hazırlıklarından da seni haberdar ettim. İbret alman, ona göre harekette bulunman için ikisine dair sözler söyledim, örnekler getirdim.Dünyayı deneyen, dünya halini bilen kişi, yıkık-dökük, kıtlık ve darlık bir yerden yola düşen topluluğa benzer; yolun zahmetine katlanırlar, dostların ayrılığına dayanırlar, yolculuğun güçlüğüne sabrederler; yolda hoşa gitmeyen azığı yeter bulurlar; sonunda da gepgeniş, hoş mu hoş olan yerlerine varıp karar ederler. Artık onlar için bu yolculuğun ne bir elemi kalmıştır, ne bir güçlülüğü, ziyanı. Onlar için konacakları yere yaklaşmaktan daha sevimli, varacakları yere ulaşmaktan daha iyi bir şey yoktur. Dünyaya aldanan kişiyse nân ü nimeti bol, mamur bir konaktan kıtlık, kupkuru bir yere göçen topluluğa benzer. Onlara, önce bulundukları yerden ayrılmaktan daha kötü, ansızın öyle bir yere gelmekten daha fena bir şey olamaz.
Oğulcağazım! Nefisini, kendinle başkaları arasında bir tartı haline getir; kendine yapılmasını, başına gelmesini sevdiğin, dilediğin şeyi başkaları için de sev, dile; sana yapılmasını, başına gelmesini istemediğin şeyi onlarlar için de isteme. Nasıl zulme uğramayı istemezsen sen de, öylece başkalarına zulmetme. Nasıl sana iyilik etmelerini istiyorsan sen de başkalarına öylece iyilik et. Başkasında görüp, duyup çirkin bulduğun şeyi, kendin için de çirkin bul. Sana yapılınca razı olacağın şeyi insanlara da yap. Bildiğin az bile olsa zararı yok, fakat bilmediğini söyleme. Sana söylenmesi istemediğin şeyi sen de söyleme başkalarına. Bil ki kendini görmek, beğenmek, gerçeğin zıddıdır, akıllıların âfeti.
Kazanç elde etmeye çalış, kulluk et, başkaları için hazine biriktirmeye bakma. Doğru yola yöneldin mi, Rabbine karşı daha da fazla eğil. Bil ki önünde, uzak mı uzak, çetin mi çetin bir yol var; o yola azıksız düşmemen, ama yükünün de hafif olması gerek. Götüremeyeceğin yükü yüklenme. Yüklenirsen sana ağırlık verir, vebâl getirir. Yok yoksul kişilerden, kıyamet günü, senin azığını yüklenecek birini buldun mu, bunu ganimet bil; yarın ona muhtaç olduğun vakit,o,o azığısana sunar. Ona çok yardımda bulun; kudretin varken yap bunu; çünkü sonra onu ararsın da bulamazsın. Elin genişken senden borç isteyene ver; o da sana dara düştüğün zaman öder onu.
Bil ki önünde sarp bir geçit var; orada yükü hafif olanın hali, yükü ağır olandan güzeldir; orada yavaşlayanın hali, tez geçenden kötüdür. O geçit, seni mutlaka ya cennete götürecektir, ya cehanneme atacaktır. Konmadan önce kendine konak hazırla; oraya varmadan azığını düz, koş; çünki ölümden sonra bir boşluk dilemenin faydası olmadığı gibi dünyaya dönmek de mümkün değil.
Bil ki göklerin, yeryüzünün hazineleri alinde olan, sana dua etmek için izin vermiş, icabet edeceğini de vaadetmiştir. Dilemeni emretmiştir, dilediğini vermek için; acımasını ,istemeni emretmiştir, sana acımak için. Seninle arasına bir perde çekmemiştir; seni O’nun katında şefaat edecek birisine muhtaç etmemiştir. Kötü bir iş işlersen tövbe etmekten menetmemiştir seni; azabını hemencecik göndererek ukubete salmamıştır seni. Tövbeyle O’na yüz tutarsan reddetmez; azaba uğramaya layık olduğun suç yüzünden de seni rüsvay eylemez. Suç yüzünden tövbeni kabul etmezlikte bulunmaz; cürmünü yüzüne vurmaz, rahmetinden seni me’yus etmez. Hatta suçundan geçmeni de bir sevap sayar; yaptığın kötülüğe karşı bir günah yazar; işlediğin iyiliğe karşı on sevap verir. Sana tövbe kapısını açmış, özrünü kabul etmeyi vaadetmiştir. O’nu çağırdın mı sesini duyar; gizli yalvardın mı gönlündekini bilir. İhtiyacını O’na söylersin; gönlündekini O’na açarsın; dertlerini O’na şikayet edersin, sıkıntılarının giderilmesini O’ndan istersin; işlerinde O’ndan yardım dilersin. Ömür çokluğu, beden sıhhati, rızık bolluğu gibi O’ndan başkasının veremeyeceği şeyleri O’ndan beklersin. Sonra hazinelerinin anahtarlarını da, O’ndan dilemeye izin vererek senin ellerine teslim etmiştir. Ne vakit dilersen, dua ile nimetlerinin kapılarını açarsın; çorak dilek yerlerini sulamak için rahmetini istersin. İcâbeti gecikirse de ümidini kesmemelisin; çünki vergi ve ihsan, niyetle yeksandır. Nice kere, isteyenin ecri çoğalsın, umana daha da fazla ihsan edilsin diye icâbet gecikir. Nice kere bir şey istensin, verilmez; fakat hemencecik, yahut bir zaman sonra ondan daha hayırlısı verilir, ondan daha hayırlısı verilmek için verilmez, geciktirilir. Nice şeyler vardır ki sen istersin onun, fakat verilse o yüzden dinin helak olur. Şu halde güzelliği sana kalıcak, vebali senden gidecek şey istemelisin. Mal sana kalmaz; sen de ebedi olarak mala sahip olamazsın.
Bil ki sen âhiret için yaratıldın, dünya için değil. Yok olmak için halkedildin, kalmak için değil. Ölüm için varsın sen, yaşamak için değil. Bir duraktasın ki oradan sökülüp atılacaksın; bir evdesin ki orada emre hazır olacaksın. Bir yoldasın ki o yoldan âhirete varacaksın. Sen, korkanın kurtulamayacağı, dileyenin er-geç bulacağı, önünde sonunda gelip çatacağı ölüme bir avsın, çekin ondan; kötü bir işteyken, kendi kendine bu işten tövbe etmem gerek derken gelip çatmasın, tövbeyle aranı açmasın, yoksa kendini helak ettin demektir.
Oğulcuğum! Ölümü çok an, birden düşeceğin hali zikret; ölümden sonra o hale düşeceksin. Onu hep önünde bil, görüyorsun say da seni, silahını kuşandığın, kemerini bağladığın bir halde bulsun; ansızın gelip alt etmesin seni. Sakın dünya ehlinin dünya ile oyalanması, ona yapışıp kalması aldatmasın seni. Elbette Allah, dünyayı anlatmıştır sana, elbette dünya da kendini bildirmiştir, kötülüklerini açıp yaymıştır, göstermiştir sana. Dünya ehli, ancak üren, havlayan köpeklerdir; av peşinde koşan yırtıcı canavarlardır. Bazısı bazısını ısırır; üstünü, zebun olmasının yer; büyüğü küçüğünü kahreder. Dünya ehli, ayakları bağlı hayvanlardır, bir kısmı da başıboş salıverilmiş hayvanlar; akıllarını yitirmişlerdir; belirsiz bir yola düşüp gitmişlerdir. Ayakları kumlara batar, orada ne bir otvar, ne su var; ne de onları sürüp götüren bir çoban var. Dünya onları körlük yoluna sürmüştür; gözlerini hidayet alâmetlerinden örtmüştür. Dünyaya dalmışlardır; nimetine garkolmuşlardır, onu rab edinmişlerdir. Dünya onlarla oynar, onlar dünya ile oyalanırlar; önlerinde ne vari unutmuşlar. Hele azıcık dayan, karanlık açılır, aydınlanırsın ozaman. Görüyorum, göçler bağlanmış, yükler yüklenmiş. Koşan, tez gidene ulaşır elbet.
Bil ki oğulcuğum, bineği geceyle gündüz olan bir kişi, dursa bide gider; oturup dinlese bile yol alır. İyice bil ki dilediğine ulaşamazsın,ecelinden kaçamazsın; sen, senden önce gidenin yolundasın. Şu halde dileği azalt, kazancı güzelleştir, çoğalt. çünkü nice istek vardır ki eldekinden, avuçtakinden eder insanı, her dileyen rızıklanamaz; her az isteyen de mahrum kalmaz.
Nefsini bütün aşağılıklardan üstün tut, seni dileklere çekse bile; çünki nefsini aşağılatmana karşılık üstün ve yüce bir şey bulamazsın, kendini zehil etmekle kalırsın; hiçbir izzetse, ozillete değmez. Kendini başkasına kul etme, Allah seni hür yaratmıştır. Şerle elde edilen hayra hayır denmez; güçlükle ulaşılan kolaylığa kolaylık adı verilmez. Sakın tamah bineğinden; Allah’la arana bir nimet sahibi sokma, çünki sen; ancak payını alacaksın, nasibine ulaşacaksın. Hepsi de ondan olmakla beraber, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’tan gelen az, halktan gelen çoktan daha üstündür. Elinden çıkanı, sükûtunla elde etmek, söze dalıp elde etmenden daha kolaydır. Kaptakini korumak, kapağını sıkı kapamakla mümkündür. Elinde bulunanı koruman, başkasının elinde bulunanı istemenden daha iyidir, hoştur bence. Ümizsizliğin acısı, insanlardan bir şey istemekten hayırlıdır; yüzsuyu dökmeden yosulluğa da yanmak, kötülüklere bulanıp zengin olmaktan hayırlıdır. Herkes, kendi sırrını en iyi ve sağlam korur. Nice çalışan vardır ki bu çalışma ona zarar verir. Kim çok söz söylerse hezeyan eder; kim düşünürse basirete erer. Hayırlılarla eş-dost ol, onlardan biri olmaya bak; şerlilerden çekin, onlardan ol ırak. Ne kötüdür haram şey yemek; zulmün en kötüsüyle zayıfa zulmetmek. Yumuşaklığın sertlik sayıldığı yerde sertlik yumuşaklıktan sayılır; çok zaman ilaç dert olur, hastalık olur; dert de ilaç kesilir, derman verir. Olur ki öğüt veren, öğüt vermez, öğüt isteyeni kandırır. Dileklere kapılıp dayanmaktan sakın; onlara kapılmak, dayanmak, ahmakların sermayesidir. Akılsa, tecrübeleri bellemek, onları unutmamaktır. En hayırlı tecrübe, sana öğüt veren tecrübedir.
Her isteyen, istediğini elde edemez; her gurbete giden, geri dönüp gelemez. Azığı yitirmek bozguna düşmektir; âhireti berbat etmektir. Her işin bir sonu vardır; nasıl takdir edildiyse sana gelir, ulaşır. Ticarete girişen tehlikeye atılmıştır. Nice az vardır ki çoktan daha bereketlidir, daha verimlidir. Aşağılık yardımcıda, kendisinde nifak olan dosta hayır yoktur. Bineği sana râm olsa da zamana bel verme, sırtını dayama; payını al ondan, sakın inada düşmekten, düşmanlığa girişmekten. Kardeşin seni dolaşmaya başladı, yakıınlığı kesti, lütûfta, dostlukta nekes davrandı mı, senden uzaklaştı, sana karşı yumuşakken şertleşti mi, onun kuluymuşsun gibi suç işlediğin zaman bile senden özür dilemediği, sana karşı velinimetliğe kalkıştığı zaman, kardeşinden sakın. Bu dediklerimi, yerinden başka bir yerde yapmaktan, yahut ehil olmayanlara karşı bu çeşit muamele etmekten de çekin. Dostuna düşman olanı dost sayma, düşman bil. Kardeşine ister iyi ve güzel görünsün, ister çirkin gelsin, hoşlanmasın, öğüt ver. Öfkeni yen; sonucu bakımından bundan daha tatlı, bundan daha lezzetli bir içim görmedim ben. Sana sert davranana karşı yumuşak ol, belki o da yumuşar. Düşmanına üstünlükle muamele et, bağışla onu; bu, hem ona dost oluşun, hem bağışlayışın bakımından iki zaferin de en tatlısıdır. Senden ayrılan kardeşini sen dolaş; gün olur, eyyam olur, belki döner, gene sana gelir. Senin hakkında iyi zan besleyenin zannını gerçekleştir. Seninle arasındaki dostluğa güvenerek kardeşinin hakkını yitirme; hakkını yitirdiğin kişi, kardeşin değildir senin. Ehline karşı kötü kişi olma; sana rağbet etmeyene rağbet etme. Sen kardeşine iyilik ettikçe o senden ayrılmaz; sen ona ihsanda bulundukça o sana kötülük edemez. Sana zulmedenin zulmü, gözünde büyümesin. O kendi zararına, senin faydana çalışmaktadır. Seni sevindirene kötülük etmen, yerinde bir iş değildir.
Bil ki oğulcuğum, rızık iki kısımdır: Bir rızkı sen ararsın, bir rızıkda var, seni arar, sen ona varmadan, o sana gelir. İhtiyaç zamanında alçalmak, zenginken cefa etmek ne kötü huydur. Dünyadan nasibin, âhiretini düzdüğün kadardır. Elinden çıkana hayıflanacaksan, sana ulaşmayan herşey içi hayıflanadur. Henüz olmayan, gelip çatmayan şeyi olup bitenden anla: çünki işler, hep birbirine benzer. Musibete düşmedikçe nasihatten faydalanamayanlardan olma; çünkü akıllı kişi edeble öğütlenir; hayvanlarsa kötekle. Sabra dayanarak, Allah’a güvenerek dertleri kendinden at. Orta ve doğru yolu bırakan sapmıştır. Eş dost da soy-soptur. Dost, sen yokken sana dostluk edendir. Nice uzak vardır ki yakından da yakındır; nice yakın vardır ki uzaktan da uzak. Garip o kişidir ki dostu yoktur. Hakk’a karşı durmanın yolu daralır. Kadrini, haddini bilenin kadri bâki kalır. Yapışacağın sebeplerin en kuvvetlisi, seninle yüce Allah arasındaki sebeptir. Seni düşünmeyen, düşmanındır. Tamah insanı helak edince bir şey elde etmek de ümitsizlik verir. Her ayıp açılmaz, her fırsat hayretmez. Çok olur ki gören kişi yol azıtır da, kör doğru yolu bulur. Hemencecik yapmak istediğin kötülüğü geciktir. Bilgisizin senden kesilmesi, seni aramaması, akıllının seni görüp gözetmesine, gelip dolaşmasına denktir. Kim zamandan emin olursa, zaman ona hıyanet eder; kim onu büyük görür, ondan çekinirse ona hıyanette bulunmuş olur. Her ok atanın oku amacına varmaz; her ok hedefe rastlamaz. Buyruk sahibi huyunu değiştirdi mi, zaman da değişir. Yola düşmeden dostu sor, eve girmeden komşuyu bul. Senden başkasından nakletsen bile güldürecek söz söyleme. Sakın kadınlara danışma; onların görüşleri zayıftır, azimleri gevşek. Yapacakları işten başka bir işe koşma onları; çünki onlar çiçektir, koklanır; kahraman değildir, kolu bükülür. Kadını kendi yüceliğinden başka yüceliğe yüceltme, kendinden başkasına şefaatçi yapma. Kıskanılacak yerden başka yerde kıskançlığa kalkışma; çünki bu, doğruyu eğritebilir, iyiliği şüpheli gösterebilir.
Herkesi yapacağı işe koş. Böyle yaparsan hizmeti birbirlerine atamazlar; hizmetten kaçınamazlar. Soyuna-boyuna iyilik et, çünki onlar kanatlarındır. Onlarla uçarsın, onlar aslındır senin, onlarla ulaşırsın. Elindir onlar, onlarla saldırırsın.
Senin dininde, dünyanda Allah’a ısmarladım; şu tez geçen dünyada da, bir zaman sonra gelecek âhirette de sana hayırlar dilerim vesselam.