Lost Sonrası

6 senelik bir dizi, şu yaşıma kadar izlediğim en iyi kurgu. Kendisini en çok merak ettiren ve sorgulatan bir yapım… Bitti.

Benim için güzel bir son oldu, 6. sezon başından beri belliydi bazı açılardan çok doyurucu bir final olmayacağı, onca teorilerden sonra böyle bir bağlamayı kimse beklemiyordu açıkçası. Neler düşünmüştük, ne beklentilere girmiştik, bence değdimi kesinlikle evet.

Final kesinlikle herkesin anlayamayacağı tarzda idi. Jack’in adada ayıldığı yerde, kate’lerin kurtulduğu uçağı görerek ölmesi manidardı. Bu konuyu çoğu izleyici bir rüya olarak yorumlamış, onlara söyleyecek sözüm yok sadece Lost’u anlama rehberi‘nin çıkmasını beklesinler.

Bittikten sonra çok iyi bir yorum buldum ekşi’de..Bence sözlük yazarı çok iyi aktarmış;

öncelikle bu satırı fasa fiso olsun diye yazdığımı söyleyeyim, çünkü gözler spoiler butonunun altına kayabiliyor. bu kastırma cümlemiz bittikten sonra malum olanı açıklamaya geçiyorum, arkadaşlar hezeyana kapılmayınız. rüya falan değildi yaşanan şeyler, boşu boşuna izlemedik ilk beş sezonu. sadece son sezonda izlediğimiz ve flashsideway olarak adlandırılan hayatın aslında gerçek olmadığını, ölümden sonraki bir mekan olduğunu anladık. ister araf deyin, ister helalleşme mekanı. tam olarak bir tanımı yok bu lost’un işlediği şekliyle “ölüm sonrası” mekanının. son sahnede kilisenin camında gördüğünüz gibi, her dinden insanın buluşup “let go” eylemini gerçekleştirdiği ve “ileriye” gittiği, bir nevi dünya simulasyonu olarak açıklandı. jack öldü, karakterlerden bir çoğunun ölümünü zaten izledik. “e bazı karakterler ölmemişti ki, onlar ne arıyor arafta?” sorusunun cevabını da christian shepherd verdi: “zamanı unut, herkes er ya da geç ölür, senden önce ya da sonra.” zaman kavramını “şu olaydan sonra şu gerçekleşti” şeklinde düşünmeyin, mesela kate adadan kurtuldu ve 90 yaşında öldü belki de. ama sonuç olarak öldüler. zamana “aslında şimdi diye bir şey yoktur” şeklinde farklı bir yaklaşım getirerek “ölüm sonrası yaşam” formatında sonuçlandı lost. araf demek de istemiyorum aslında ama başka bir terim uyduramadığım için kullanıyorum arafı. çoğu eserde araf insanların arada kaldığı mekandır, lost ise zamandan ayrı olan ve neredeyse bir ömür süren bir tecrübe, bir uyanış ve arınma gibi ele almış ölüm sonrasını.

hiç işlenmemiş bir konu ile bitmesini ben de isterdim ama bu şekliyle de kötü sonuçlandığını söyleyemem. şaşırttı mı, yine şaşırttı. nasıl flashforward’ları flashback gibi yedirdiler ise arafı da flashsideways gibi yutturdular izleyiciye, finalde de son vuruşu yaptılar. lakin işin bilimsellik kısmı biraz havada kaldı, ölümden sonrasına inanmayan adam bu finali tatmin edici bulmaz tabii ki. detay olan soruları geçtim de, adanın tarihçesini, black smoke’un oluşumunu ve zaman atlamalarının nasıl gerçekleştiğini (mib’in suyla havayı karıştırınca göçüp gideceğim buralardan demesiyle kaldı) kesin bir dilde açıklamadan ve izleyicinin yaratıcılığına bırakarak, sadece karakterler bazında bir sonuç yaşatarak bitmiştir lost. jack’in ilk sezonda gözlerini açtığı aynı bambu ağaçları altında bu sefer gözlerini kapamasıyla manidar bir elvedaya imza atmış, izleyicilerini duygulandırmıştır.

The END !